09 Nisan 2024

Özgür Özel ‘makam’a saygıyı, parlamenter sisteme uyarlasa daha iyi olurdu…

Özgür Özel’in "makam" çıkışı, Tayyip Erdoğan’ın partisi içinde "daha özgür bir memleket çabası için itirazların yükseldiği" bir döneme denk geldi. Van’da yaşananlar sonrası "sallanan parmaklara" rağmen adıyla-sanıyla mücadele eden parti içinden isimlerin bir uğraşısı vardı

CHP Genel Başkanı Özgür Özel

Çok sevindi "muhalefettekiler." Özgür Özel, Sabah’a manşet olmuştu. Gözlerine inanamayanlar mı istersiniz, "İşte değişimin gücü" diyenler mi... İçeriğe dair çok fazla konuşulmadı. Manşet "Makama saygıdan asla taviz yok" idi. CHP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı bayramda arayacağını, bayramını tebrik edeceğini söyleyerek hem bu cümleyi sarf etmiş hem de eklemişti: "Kendisinden randevu isteyeceğim nereye randevu verirse orada görüşeceğim."

Yavuz Donat’a konuşan Özel şunları da anlatmış:  

"Diyalog kanallarının açık tutulması gerektiğini... Kendilerinin millet tarafından iktidar ile görevlendirildiğini... Bizim de 31 Mart seçimlerinde Türkiye nüfusunun yüzde 65'ine, milli gelirin de yüzde 85'ine hâkim bir coğrafyada yerel iktidar olduğumuzu... Birlikte çalışmak zorunda olduğumuzu... Ve dönem dönem istişare etmek zorunda olduğumuzu söyleyeceğim. Ben milletin göreve getirdiği bir insanı yok sayarsam, o zaman kendi belediye başkanlarımın da yok sayılmasını göze alırım... Bu doğru bir şey değil."

İlk bakışta kutuplaşmayı kırmak için yapılmış bir hamle olarak görülebilir bu söyleşi. Elbette ülkenin tüm siyasetçileri konuşmalı, memleket için birbiriyle temas etmeli. Ancak Özel’in ‘verdiği manşetten’ şu soruların yanıtının, en azından bir kesim tarafından düşünüldüğünü tahmin ediyorum.

-Halkın yüzde 52’sinin oyunu almış bir isim Erdoğan. Bu oyu alırken mesela 2023’te devletin tüm gücünü kullanmasının yanında gerçek olmayan videoları da devreye almasıyla sonuca gitmesi unutulacak mı?

-Özgür Özel’in makam dediği yer Cumhurbaşkanlığı makamı… Peki bu makam Anayasa’nın tarif ettiği zeminde mi hareket ediyor, yoksa anayasaya uyulmadığı anlar sık sık yaşanıyor mu? Anayasa’nın kararlarına herkesin uymasının gerektiğini yazdığı Anayasa Mahkemesi ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararların uygulanmamasından başlayacak pek çok soru gündeme gelir.

-Yargıdan futbola, siyasetin etkisinin kurumları yok etmesiyle yaşanan savrulmadan, yoksulluğa sürüklenen topluma, tek bir ‘makam’ın kararıyla adeta felce uğramasını nereye koyacağız?

-Makamın devamlılığını mı ,yoksa parlamenter sistemin varlığının yeniden inşa çalışmasını mı önemsemek ve Anayasa değişikliği için hazırlanmak mı yerinde olur?  

-Başka bir deyişle; ülkeye dar gelen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini-makamını savunmak, meşrulaştırmak mı, yoksa parlamenter sistem için çaba sarf etmek mi gidilmesi gereken yol?

-Cumhurbaşkanı tek başına bir makamı mı, yoksa devlet içindeki değişik güçlerin bir birleşimini mi temsil ediyor? Bu birleşenler ve CHP’nin bunlarla ilgili tutumu nedir?

-Hapiste siyasi görüşleri sebebiyle, içi kof iddianamelerle tutulan binlerce insan için bu cümleler ne anlama geliyor?

-Kasım ayında genel başkanlığının ilk günlerinde, Yargıtay’ın Can Atalay ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararına uymaması üzerine Özel şöyle demişti:

"CHP 20 milletvekiliyle ‘Adalet Oturumu’nu, Meclis’teki adalet nöbetini sürdürecektir. Sokaklarda, meydanlarda direneceğiz, bu hukuksuzluğa teslim olmayacağız. Mücadelemiz büyük bir dirençle başlayacak ve sürecektir. Ne tek adama, ne onun ittifak ortaklarına ne de Anayasa’ya darbeye cüret edenlere teslim olmayacağız."

Sabah gazetesi manşeti, 8 Nisan 2024

O günden bugüne ne değişti? Can Atalay ya da hakkında karar alınan başka bir isim özgürlüğüne mi kavuştu?

Soruları uzatabilirim. Özgür Özel’in "makam" çıkışı, Tayyip Erdoğan’ın partisi içinde "daha özgür bir memleket çabası için itirazların yükseldiği" bir döneme denk geldi. Van’da yaşananlar sonrası "sallanan parmaklara" rağmen adıyla-sanıyla mücadele eden parti içinden isimlerin bir uğraşısı vardı. AKP içinden bir kaynak, "Sayın Cumhurbaşkanı'na bazı kritik konularda oluşturulan komisyonlar raporlar hazırlayacak, bayram sonrası partinin, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili kararlar alınacak" dedi.

 Özel’in şu cümlelerini de not ederek bitireyim:

"Şu anda takımda iki forvet var... Biri Mansur Yavaş, diğeri Ekrem İmamoğlu... Ama birçok yeni figür de parlıyor. Bu isimlerden en iyi takımı kurmak önemli. Maçın son dakikasında bir penaltı kazanıldığında, teknik direktör, 'Bırakın ben atacağım' demez... En formda oyuncusuna attırır. Belediye başkanlarımız kendi aralarında çok iyi işler yapacaklar... Günü geldiğinde de arkadaşlarımızdan biri Cumhurbaşkanı adayı olacak. Türkiye'de hepimize yetecek, hizmet edebilecek birçok mevki var."

Özgür Özel cumhurbaşkanlığı yarışında süreci "erken başlatmış." Başlatma şekli ve adayları tarifi de (Yavaş ve İmamoğlu) özellikle iki isim açısından fazla "sıradanlaştırıcı" olmuş. Önümüzdeki günler CHP’nin içi ilginç olacak.

Son bir not. Tayyip Erdoğan, son 25 yılda siyasete damgasını vurmuş bir aktör. Yaşananları hesaplayacak ilk adımda Anayasa değişikliği ile yüzde 50 artı 1’i aşağı revize edecektir. Sonra da "muhafazakâr sağda birlik için" adımlar atacaktır. Yorulmuş, demokratik olarak boğulmuş toplum yeniden Erdoğan’a oy verir mi peki? Geçmişe bakıp "olmaz" demek mümkün değil. CHP’de üç güç merkezi nasıl bir yol izler ne sonuç verir bu da önemli.

Bitirirken…

Bayramların;  ideolojilerimiz, hayata bakışlarımız ne olursa olsun hepimizin bayramı olacağı günler olmasını diliyorum. Kalbim, aklım, Mavi Marmara saldırısı sonrası gazeteci olarak gittiğim, dostlar edindiğim Gazze’de…

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir toplumun ‘ayarlarıyla’ oynamak: Bugün sırada kim var?

İktidar ‘korkut-belirsizlik yarat-yönet’ sisteminin artık iflas ettiğini er ya da geç görecek. Muhalefetteki ayrılıkları genişletip iktidarda kalacağını düşünmek, bunun sürdürebileceği fikrine yatırım yapmak, kendi sürelerini uzatma hesabı yaparken yoksulluğu-adaletsizliği derinleştirmekten başka bir şeye yaramıyor.

Sol seçmen "güçlü lider" arayışında, iktidar seçmeni "sistem değiştirecek lider"e açık, Kılıçdaroğlu davasının önemi

İktidar partisi seçmenleri de ‘sistemi değiştirecek bir lider arıyor.’ Yani ‘sistemin iflas ettiği’nin herkes farkında. ‘Yeni’ bekleniyor. Burada kritik nokta, kendini solda tarif edenler de dahil ‘sonuç’ güçlü liderden bekleniyor

Kaygıda ortaklık büyürken “Çözerse Erdoğan çözer” final yapıyor, iyi de kim çözer? 

Ekonomiden hukuka yaptığı yanlışlarla memleketi birbirinden farklı krizlere sokmuş olsa da her hâl ve karda özellikle kendi seçmeni ‘bir bildiği vardır’dan ‘din-güvenlik-ortak bizlik’ söylemini ‘satın almasına’, hemen her koşulda Erdoğan’ı destekledi. Uzun süre ‘Çözerse Erdoğan çözer’ tezi adeta Erdoğan için adı konulmamış bir ‘güven-destek’ sloganı oldU

"
"